Hola, Hola, Hola! Haydi Barcelona’ya!

Sımsıcak bir Akdeniz ülkesi, sımsıcak bir Akdeniz kenti.. İnsanların yüzlerine yansıyan mutluluğu, sokaklardaki huzur, iç içe geçmiş göz kamaştıran tarih ile sanat, lezzet peşinde koşanlar için Akdeniz mutfağının uçsuz bucaksız tatları ile kapılarını açıyor Barcelona tüm ziyaretçilerine..

İspanya denince akla gelen ilk şehirlerden biri Barcelona olmasına rağmen, Barcelonalılar kendilerine İspanyol değil Katalan diyor.  Hatta bu durum öyle bir hâl almış ki, kendilerine özel Katalanca adlı bir dilleri dahi mevcut. İspanyol – Katalan ayrımının başlıca sebebi ise Barcelonalıların İspanyollarla değil ispanya hükümeti ile derdi olması. Zira Barcelonalılar hükümete en çok vergiyi veren ama en az hizmeti alan bir yapı içerisinde bulunmaktan son derece şikayetçiler. Bu şikayet ve günden güne oluşan farklı yapının nereye kadar devam edeceği ise meçhul..

Barcelona’ya İstanbul’dan uçuş yaklaşık 3,5 saat sürüyor. Kısa diyebileceğimiz bu yolculuk sonrası Barcelona El Prata havalimanına iniş yapıyorsunuz. Havalimanından şehir merkezine taksi, metro ya da Aerobus denilen otobüslerle ulaşabilirsiniz. Taksiler her an bulunabilirken Aerobus adlı otobüsler 10 dakikada 1 kalkıyor. Aerobus’a binecekseniz yanınızda bozuk para olmasında fayda var, zira 20 Euro üstündeki banknotları kabul etmiyorlar. Aerobus durağı, terminalden çıkar çıkmaz B kapısı önünde yer alıyor. Şehir merkezi olarak adlandırabileceğimiz Plaça Catalunya’ya yolculuk 35 dakika sürüyor. Ücret ise kişi başı 5,90 Euro. Otobüsler tamamen havaalanı – şehir merkezi arası kullanım için dizayn edilmiş. Bu dizayn esnasında otobüsün durağa geldiğinde bir kaç derece sağa doğru yan yatması, bavullarınızı daha rahat bir şekilde indirmenize olanak sağlıyor. Siz bavulunuzu indirdikten sonra yan yatan otobüs düzeliyor ve yoluna devam ediyor. Konforlu diyebileceğimiz bu yolculuğu Aerobus değil de taksi ile yapmak ise yaklaşık 35-40 Euro tutuyor.

Barcelona’da konaklama için her Avrupa şehrinde olduğu gibi sınırsız seçenek mevcut. Salaş otellerden lüks otellere kadar bütçenize uygun bir oteli tercih edebilirsiniz. Otel tercihinde dikkat etmeniz gereken nokta ise metroya ve gezeceğiniz lokasyonlara yakın olması. Örnek vermek gerekir ise; Camp Nou ya da Park Guell civarında bir yerde konaklarsanız gezilecek yerlerin çoğunluğunun bulunduğu sahil ya da Placa Catalunya bölgesine ulaşımınız hem uzun hem de zahmetli olacaktır. Ayrıca bol yürüyüşlü gezi dönüşlerinde de günün yorgunluğu üzerine tekrardan uzun bir yolculuk sonrası otele ulaşma durumu keyfinizi kaçırabilir. Bu sebeple sizlere tavsiyem, La Rambla üzerinde ya da çevresinde bir otelde konaklamanız. Böylece hem görülecek yerlerin yoğun olduğu bölgeye yakın olursunuz hem de metro olmaksızın şehrin en hareketli meydanına ulaşabilirsiniz. Temizlik, güvenlik, lezzetli kahvaltılar ve konfor başlıklarında memnun kaldığım otel ise Onix Liceo. Otel ismi merak eden, Barcelona’da konaklamayı tecrübe etmiş birinin tavsiyesini almak isteyen olursa gönül rahatlığı ile önerebilirim bu oteli.

Ulaşım için bir çok Avrupa kentinde olduğu gibi geniş bir metro ağı mevcut.. Şehrin her yerine ulaşmanızı sağlayacak olan metrolarda bilet olarak T10 adlı bileti seçerseniz bu biletler 10 kullanımlık ve kaç kişi olursanız olun bu 10 kullanımlık bileti kullanabiliyorsunuz.  T30 ve T50 biletler ise tek kişinin kullanımına açık olup aynı anda 1’den fazla kişinin kullanımına izin verilmiyor. 2-3-4 veya 5 günlük biletler ise tıpkı T30 ve T50 gibi tek kişinin kullanımına açık. Bilet otomatları neredeyse her metroda mevcut ve ziyaret planınıza göre seçim yapıp rahatlıkla bilet alabilirsiniz. 10 kullanımlık biletler 9,95 Euro, 50 kullanımlık biletler ise 42 Euro.. Kullanım başı değil de günlük olarak bilet almayı tercih ederseniz 2 günlük biletler 14, 3 günlük biletler 21 ve 4 günlük biletler ise 27 Euro

Barcelona’ya geldiğinizde şehri gezmeye başlamadan önce nereleri gezeceğinizi önceden planlamak ve gezilecek noktaları kümelemek faydalı bir hareket olacaktır. Zira sınırlı güne karşılık neredeyse sınırsız gezilecek yer var. Şehrin 2 ayrı ucundaki yerlere aynı gün gitmek yerine, bu yerleri günlere bölmek ve her gün belli bir bölgedeki yerleri görmek sizlere hem vakit kazandıracak hem de boş yere enerji harcamamanızı sağlayacaktır. Herkesin kendine uygun bir planı olabilir lâkin ben aşağıdaki gibi 4 günlük bir road map çıkardım kendime.

       1. Gün

Uçak yolculuğu sonrası otele ulaşmamız öğle saatlerini bulduğundan yarım gün içerisinde gezilecek bir yol planı yapmak ister iseniz ve oteliniz La Rambla üzerinde ise yarım gün içerisinde gezebileceğiniz lokasyonlar aşağıdaki şekilde sıralanabilir.

La Boqueria

La Rambla’nın tam üzerinde yer alan ünlü Katalan pazarı. Girdiğiniz anda sizleri kucaklayan renkler ve kokular aşık olmanızı sağlıyor bu şirin yere. Her daim soğuk olması için buz üzerinde bekletilen taze sıkılmış meyve suları ve meyve kokteylleri, deniz mahsulleri, envaı çeşit et, taze meyve ve yemişler ile tekrar tekrar gelmek isteyeceğiniz bu pazarda ayrıca yemek yeme imkanı da bulabilirsiniz. Pazarın içerisinde konumlanmış Tapas Bar’larda, bar tabureleri üzerine oturup Akdeniz mutfağının  lezzetine varabilirsiniz. Tapas kabaca, içki yanında tüketilebilecek meze olarak tanımlanabilir. Lakin bu mezeler deniz ürünlerinden et ürünlerine, sebzelere kadar sayısız seçenek sunuyor. Tapas restaurantlarda yiyebileceğiniz karidesler, kalamalar son derece leziz. Ayrıca Padron adlı “yağda kızarmış kaya tuzlu biber” ve Hot Sauce adlı patates yemeği de mutlaka denenmeli. Yemek sonunda çikolata soslu çilekleri de tatmayı ihmal etmemelisiniz.

Barrio Gotico / Barri Gotic

Barcelona’nın gotic mahallesi.. Konum olarak La Rambla’nın sahil kesimine doğru indiğinizde, 5 dakikalık bir yürüme mesafesinde yer alıyor bu mahalle. 5 – 6 katlı eski binalar arasında kalan maksimum 1,5 – 2 metre genişliğindeki daracık sokaklar, taş duvarlar, sokak sanatçıları, minik cafeler, taş binaların balkonlarından sarkan renk renk çiçekler, antika mağazaları ile şehrin keyfini çıkarmak, özgürce kaybolmak isteyenler için mutlaka görülmesi gereken bir yer haline geliyor Barrio Gotico, diğer bir deyişle Gothic Quarter.

Barcelona Cathedral & Palau De La Musica Catalana

Gotik mimarisi ve en önemli dini yapılardan biri olma özelliği ile öne çıkan Barcelona Cathedral, şehirde dikkat çeken yapılar arasında yer alıyor. Asıl adı Catedral de la Santa Cruz y Santa Eulalia olan katedral, St Eulalia’ya adanmış. Efsaneye göre Eulalia şehir meydanıdna çırılçıplak bırakılmış ve bahar ayında yağan kar vücudunu kaplamış. Akabinde, Romalılar Eulalia’yı içerisinde bıçakların olduğu bir varile koymuş ve şehir boyunca gezdirmiş. Eulalia’nın mezarı halen Barcelona Cathedral içerisinde yer almakta. Görkemli iç mekanı, gölgeli bahçeleri, havuzu ve kemerli yolu haricinde ön cephedeki etkileyici yapısı, yine burada sık sık gerçekleşen müzik ve akrobasi sunumları Barcelona Cathedral’ı mutlaka listenize eklemeniz gereken bir yer olarak öne çıkarıyor. Ayrıca önünde bulunan oturma alanları ve cafeler, yürümekten yorulmuş ziyaretçilerine dinlenme imkanı sunuyor.

Burayı ziyaret ettiğimde cumartesi akşamıydı ve çok hoş bir gelenek ile karşılaştım. Hava kararmadan biraz önce çalan müzikle beraber insanlar halkalar oluşturup dans etmeye başlıyordu. Meydandaki birbirini tanımayan insanların bir anda senkron bir şekilde dans etmeye başlaması, meydanın adeta canlanması gerçekten görsel bir şölendi. İmkanınız varsa Barcelona Cathedral’i cumartesi akşamına denk getirip, bu görsel şölene denk gelme şansınızı arttırabilirsiniz.

1905-1908 Yılları arasında Mimar Lluis Domenech i Montaner tarafından inşa edilen ve dünyanın en güzel salonları arasında yer alan Barselona’nın ünlü konser salonu yılda 300 civarı konsere ev sahipliği yaparken 500.000 kişiye kapılarını açıyor. 1997’de UNESCO dünya mirası listesine giren Palau De La Musica Catalana vitrayları, heykelleri ve tuğla işçiliği ile öne çıkıyor. Salonun en dikkat çeken yeri ise vitraylı tavanı. Ters bir kubbe şeklindeki turuncu – kırmızı vitraylı tavan, güneşten gelen ışığı adeta bir dans gösterisi gibi misafirlerine sunuyor. Akustik oda müziği salonu, yarım daire şeklindeki sahne, büstler ve ön cephe binanın öne çıkan diğer özellikleri arasında yer alıyor.

Plaça De Catalunya & La Rambla & Hard Rock Cafe

Barcelona’daki bir çok meydandan biri olan Plaça De Catalunya hem bir çok yere çıkan bir merkez hem de bahçe düzenlemeleri ile ziyaretçilerine keyifli anlar sunan bir meydan olarak Barcelona’nın tabir-i caiz ise kalbini oluşturuyor. Meydanda bulunan Hard Rock Cafe, yer bulma imkanı bulabilecek kişiler için dünyanın her yerinde aynı kalitede olan lezzetleri misafirleri ile buluşturuyor.  Hard Rock Cafe’nin rezervasyon kabul etmediğini ve akşam saatlerinde 1 saatlik sıra beklemenin çok olağan bir durum olduğunu belirtmekte fayda var.

Plaça de Catalunya’dan deniz kıyısına kadar uzanan ve son derece keyifli bir cadde olan La Rambla ise cafeleri, çiçek satıcıları, alışveriş imkanı veren mağazaları ile mutlaka vakit geçirilmesi gerekilen bir cadde olarak dünyadaki ününü hak eden bir duruş sergiliyor

 

 

       2. Gün

 

Park Güell & Gaudi House Museum

Antoni Gaudi’nin Barcelona’ya bıraktığı eşsiz eserlerden biri olan Park Güell şehrin kuzey bölümünde yer alıyor. Zengin Tüccar Eusabi Güell 1900’lerin başında 17 hektarlık bu alanı satın almış ve villalar projesi için Gaudi ile çalışmaya başlamış. Ancak Proje beklenildiği gibi gitmeyince park 1918’de devlete geçmiş ve 1922’de halka açılmış. Ulaşım için taksi tercih edilebileceği gibi metro da kullanılabilir. Lesseps metro istasyonundan 10, Joanic metro istasyonundan 15 dakikada yürüyerek ulaşılabilir yeşil ve sanatın buluşma noktası olan Park Güell’e.

Giriş, Barcelona’daki bir çok yer gibi ücretli. Ticketları park girişinden alabileceğiniz gibi https://www.tiqets.com/en/barcelona-c66342 internet sitesinden de 7,5 Euro’ya alabilirsiniz. Park Güell’i meşhur eden özelliği ise “seramiklerin ve kumdan sütunların oluşturduğu büyüleyici tuhaflık” denebilir. Park girişinde bulunan çift merdiven ve ortasındaki seramik ejderha yolculuğunuzun başında karşınıza çıkacak ilk obje. Merdivenlerden yukarı çıktığınızda ise devasa bir avlu ile karşılaşıyorsunuz. Bu avlunun ön cephesi ise taştan banklarla donatılmış. Gaudi; burada da ustalığını konuşturmuş. Banklar taştan olmasına rağmen insan anatomisine o kadar uygun yapılmış ki oturduğunuzda gerçekten dinlendiğinizi hissediyorsunuz. Ayrıca bel desteği amacı ile yapılmış kabartmalar da kesinlikle bu taş banklara konfor katıyor. Bankların üst kısmında ise yine seramikler kullanılmış ve uzaklardan size bakan La Sagrada Familia ile bu seramikler son derece keyifli bir fotoğraf karesi olmak için sizleri bekliyor. Avlunun alt tarafındaki kummuş gibi görünen sütunlara sahip yol da Gaudi’nin farklı tasarım anlayışını bir kez daha önümüze çıkartıyor.

Park içerisinde yer alan Gaudi House Museum; Gaudi’nin 1906 – 1926 yılları arasında yaşadığı ve şu anda Gaudi’nin eşyalarının, çizimlerinin bulunduğu bir ev. Gaudi ile özellikle ilgilenmeyenler için House Museum’un biraz sönük kalabileceğini belirtmekte fayda var.

Giriş, www.tiqets.com ‘dan alınabilecek bilet ile 7,5 Euro..

La Sagrada Familia

Güne Park Güell’den başladıysanız, yokuş aşağı ve keyifli bir bulvardan yürüyerek yaklaşık 20-25 dakikada Barcelona’nın simgesi La Sagrada Familia’ya ulaşabilirsiniz. Tam adı Templo Expiatorio de la Sagrada Familia, yani Kutsal Aile Kefaret Tapınağı olarak Türkçeleştirilebilen La Sagrada Familia, uzun süren inşa süreci sebebi ile halk arasında Bitmeyen Kilise olarak da adlandırılıyor. Barcelona’ya tam anlamıyla imzasını atan Gaudi, bu kiliseyi yapmaya 1883’te başlamış. 1926’da da kiliseyi inşa sırasında eserine bakmak için geri geri giderken bir araç altında kalan Gaudi’nin ölümü, kilisenin inşa sürecine ciddi zarar vermiş. Yapım süreci 1926’dan günümüze değin devam etmekte ve 2026’da inşaatın son bulması ön görülüyor.

Yapım planında yer alan 18 kulenin en uzunu Hz. İsa’ya, ondan biraz daha alçak olanı Meryem Ana’ya, 12 tanesi havarilere, 4 tanesi ise incil yazarlarına adanmış. Planda yer alan 18 kulenin sadece 8’inin tamamlanmış olması, Bitmeyen Kilise sıfatını ne denli hak ettiğinin bir göstergesi. Kulelerin ıslak kuma benzer yapısı, üzerindeki motifler ve neredeyse her bir parça için bir inşaat ustasından çok heykeltıraşın çalışma gereksinimi kilisenin neden bitmediğini açıklayabilir nitelikte.

Kuleler, dışarıdan bakıldığında adeta kumdan yapılma izlenimi verirken kilisenin iç mimarisi oldukça etkileyici. Öyle ki, insan yapımı en şaşalı bina sıfatını alacak nitelikte. Renkli camlardan sızan ışıkların dansı, ana kapıdan girer girmez ziyaretçilerini büyülü bir masalın içine alıyor. Dallanıp budaklanan ağaçları anımsatan kolonlar, salyangozlardan esinlenerek oluşturulan kule merdivenleri dikkat çekerken 10.000 kişiyi aynı anda içine alabilecek büyüklüğü de ortamın büyüleyici etkisini arttırıyor.

Kilise çıkışında yer alan müze de kilise çıkışında Gaudi’yi biraz daha anlamak isteyen ziyaretçilere ışık tutuyor. Gaudi’nin eserleri ve Sagrada Familia’nın yapımı hakkında bilgi alma amacıyla kısa bir tur için uğramanızı tavsiye ederim.

Giriş, www.tiqets.com ‘dan alınabilecek bilet ile kule çıkışı dahil 29 Euro..

Casa Battlo

Barcelona kelimesi ispanyolca’da değil ama sanırım Gaudi’ce masallar diyarı demek. Zira Caso Battlo’da bu masallar diyarının bir parçası olarak passeig de gracia caddesi üzerinde kendine yer bulmuş. Dışarıdan bakıldığında ejderha sırtı çatısı, iskelet balkonları ve binbir çeşit mozaik ile renklendirilmiş duvarları ile hoş geldin diyor ziyaretçilerine Casa Battlo. Binanın içi ise en az dışı kadar sıra dışı. Elin tutunma şekline göre kavislenen merdivenler, su damlalarına benzeyen tavan, ışığın daha iyi kullanılabilmesi için açıktan koyuya doğru konumlandırılan parkeler, denizatına benzeyen kapı kolları ve sanki deniz ortasındaki bir mağaraya benzeyen şöminesi ile büyüler içine girenleri.

Ziyaretiniz eğer 23 Nisan’a denk geldi ise Casa Battlo bu tarihte bambaşka bir görünüme bürünüyor. Katalonya Azizi Saint George ve Don Kişot’un yazarı Cervantes’in anıldığı 23 Nisan’da İspanyollar birbirlerine çiçek ve kitap armağan ediyor. Casa Battlo’da bu tarihte balkonları kırmızı güller, iç kısmında durmaksızın merdiven boşluğundan aşağı yağan gül yaprakları ile ziyaretçilerine unutulmaz bir anının öznesi olma imkanını tanıyor.

Giriş, www.tiqets.com ‘dan alınabilecek bilet ile 37 Euro..

Casa Mila ( La Pedrera )

Passeig de gracia bulvarında bulunan ve gri taş giriş cephesi sebebi ile taş ocağı lakabı ile de anılan Casa Mila, Gaudi’nin Barcelona’ya bir başka armağanı. Gaudi müzesi olarak ziyaretçilerine kapılarını açan Casa Mila’nın bir bölümü de özel konut olarak kullanılıyor. Farklı yapıdaki kemerleri, doğal taşlarla süslenen duvarları, ilginç bacaları ve son derece farklı çatı tasarımı ile dikkat çeken Casa Mila’nın iç dizaynı da adeta bir orman içinde yürüyormuş hissi uyandırıyor ziyaretçilerine.

Giriş, www.tiqets.com ‘dan alınabilecek “skip the line” bilet ile 22 Euro..

Cerveseria Catalana

Plaça de Catalunya’nın biraz üst kısmında yer alan Cerveseria Catalana Barcelona’da çok fazla para harcamadan iyi yemek yenecek yerler arasında yer alıyor. Casa Mila’ya son derece yakın olan Cerveseria’da genellikle bir süre sıra beklemek gerekse de yemekler beklenen 25-30 dakikaya gerçekten değecek lezzette.   Kaliteli deniz ürünleri, kroket, patatas bravas ve padron gibi lezzetler genellikle bölgesel şaraplar eşliğinde sunuluyor ve 2 kişilik keyifli bir yemek 40-50 Euro civarında tutuyor.

 

 

       3. Gün

Aquarium Barcelona ( L’Aquarium )

Gaudi’nin masallar diyarından gerçek dünyaya dönmek isteyen Barcelona gezginleri için La Rambla’nın denize doğru olan çıkışı ile La Barcelonata plajının başlangıcında yer alan Aquarium Barcelona ( L’Aquarium ), Avrupa’nın en büyük akvaryumlarından biri. İnanılmaz boyutlarda 21 su tankı içerisinde 1100 canlı bulunan L’Aquarium’un en göz alıcı bölümü 80 metrelik OceanAir adlı tüneli. Hareketli bir yürüyüş bandında etrafı izleyebileceğiniz bu tünel size adeta köpekbalıkları ile dolu bir okyanus dibinde gezme deneyimi sunuyor.

Akvaryumda gerçekleştirilebilecek bir diğer aktivite ise köpekbalıkları ile dalış. Bu aktivite kafes içerisinde ve kafessiz olmak üzere 2 seçenek halinde karşınıza çıkıyor. Kafessiz dalış 300 Euro iken kafes içinde dalış 150 Euro. Fiyat biraz pahalı olsa da insanın hayatta her gün karşılaşamayacağı bir deneyim olduğundan bütçesi uygun olan kişiler kesinlikle düşünmeli.

La Barcelonata

Barcelona’nın eşsiz plajı..  La Rambla’nın denize uzanan bölümünde Kristof Kolomb heykeli ile başlayan ve bir bölümü palmiyeler arasındaki yürüyüş parkuru diğer bölümü ise tertemiz kumlardan oluşan plaj yaklaşık 1 kilometre uzunluğa sahip.  Plaj üzerindeki cafeler, gündüz restaurant belli bir saatten sonra ise gece kulübü olarak hizmet veren mekanlar her türden ziyaretçinin ihtiyacına cevap veriyor. Nargile sevenler için “Shoko Barcelona” hem keyifli kokteylleri, hem lezzetli menüsü ile uygun bir seçenek.

Parc De La Ciutadella

Sakin, dingin, huzur dolu kavramları sizin için bir özlem ise, Parc De La Ciutadella tam da aradığınız yer. Arc de Triomf göz alıcı mimarisi altından geçtikten sonra karşınıza çıkan park, çimlere uzanıp yorgunluğunuzu atmak için kesinlikle doğru adres. İçerisinde kayıkla dolaşılabilen bir göl, doğa tarihi müzesi ve hayvanat bahçesi bulunan parkın en göz alıcı yerlerinden biri de Gaudi’nin eseri olan çeşme. Park içerisinde gezmek ücretsiz iken hayvanat bahçesi veya doğa tarihi müzesine girmek için ücret ödemeniz gerekiyor.

Cal Pep

Barcelona’ya geldi iseniz, uğramadan dönmemeniz gereken Restaurant. Akşam saatlerinde ortalama 1-1,5 saat sıra beklemeniz gerekse de, kesinlikle beklemeye değer. Sabit bir menüsü olmayan, o gün gelen taze ürünlere göre bir menü oluşturulan Cal Pep’te fiyatlar biraz pahalı olsa da ( 2 kişi mütevazi ve alkolsüz bir yemek 80 Euro ) verilen ücreti kesinlikle hak ediyor. Dünyanın en iyi 50 restaurantı arasında 31. sırada yer alan Cal Pep’te deniz ürünleri ve tapas seçenekleri haricinde mutlaka denemeniz gereken lezzet ise beacon ile servis edilen ve bir çeşit patatesli omlet olan The Trampera Omelette. Hayatımda hiçbir yerde yemediğim bu omlet tek başına bile Barcelona’ya gelme sebebi olabilir.

Mekanın pazar günleri kapalı olduğunu belirtmekte fayda var. Programınızı buna göre yaparsanız kötü bir sürprizle karşılaşmamış olursunuz.

Flamenco – Palau Dalmases

Barcelona’dan ne yapmadan dönerseniz yarım gezmiş olursunuz diye sorsalar cevaplardan biri iyi bir Flamenco gösterisi olacaktır. Bu gösteriyi izleyebileceğiniz yerlerin başında ise El Born bölgesinde yer alan Palau Dalmases geliyor. Mekana adımınızı attığınızda ziyaretçilerine adeta bir ortaçağ kalesi atmosferi yaşatan Palau Dalmases’te 1 bardak kırmızı şarap dahil kişi başı 25 Euro ücret karşılığında izleyebileceğiniz canlı performans gerek kıyafetler, gerek dansçıların enerjisi ile izleyenlerine unutulmaz anlar yaşatıyor. Biletlerinizi almak ve rezervasyonu yapmak için linki kullanabilirsiniz.

Espit Chupitos

Yemek sonrası bir kaç kadeh içki içmek, ancak içki içerken farklılık isteyenler için La Rambla’dan Barcelonata’ya giden yol üzerinde bulunan Espit Chupitos adlı shot bar kesinlikle doğru bir adres. Sayısız kokteyl, sayısız lezzet. Bu kadar çeşit arasında “ne içmek lazım” sorusunun cevabı ise, barmende yatıyor. Acı -Tatlı, sert – yumuşak ya da meyveli gibi sorulara vereceğiniz cevaba göre kendi kafasına göre bir şeyler hazırlıyor ve nasıl oluyorsa çok beğeniyorsunuz. İçkiler hazırlanırken alevli Showların da hazırlanışa dahil olduğunu belirtmekte fayda var.

 

 

       4. Gün

Nou Camp

Futbolla hiç alakanız olmasa bile Barcelona’ya kadar gelmişken dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmış efsane takım Barcelona’nın efsane stadı Nou Camp görülmesi gerekilen yerlerin başında geliyor. Otelinizin konumuna göre metro ile Les Corts ya da Palau Reial metro duraklarında inerek ulaşabileceğiniz yaklaşık 110.000 kişilik dev stad Nou Camp’a giriş, online alınabilecek bilet ile 25 Euro. Müze’den başlayan Nou Camp turunda Barcelona’nın kazandığı sayısız kupa son derece şatafatlı bir şekilde sunuluyor. Soyunma odaları ve basın odaları ziyareti sonrası tribünlere ulaşıyorsunuz. Tribünlere geldiğinizde her istediğiniz bölüme gidemeyeceğinizi ve çimlere ayak basamayacağınızı belirtmekte fayda var. Yedek kulübesi ile devam eden gezi arzu ederseniz ilave ücret ödeyerek alabileceğiniz Barcelona albümü ile son buluyor. Bu albümde takımla ilgili fotoğraflar haricinde sizin de bir kaç noktada çekilen fotoğraflarınız yer alıyor. Albümle beraber 1 adet anahtarlık, 1 adet de magnet hediye ediliyor.

Palau Nacional

Barcelona’daki en gösterişli yapılardan biri olan Ulusal Sanatlar Müzesi Palau Nacional, ihtişamı ile ziyaretçilerine son derece güzel fotoğraf kareleri sunuyor. 6. Yüzyıl’dan günümüze kadar gelen madeni para, madalyon ve kağıt koleksiyonlarının bulunduğu müze fresk koleksiyonu ile de meraklılarına kapılarını açıyor.

Barcelona, ne kadar gezerseniz gezin asla yetmeyecek dediğim ve her daim özlediğim şehirlerin başında geliyor. Gaudi’nin eseri büyüleyici binaları, temiz havası, göz alıcı sahilleri, tadı damakta bırakan lezzetleri ve eğlence hayatı ile mutlaka ziyaret etmeniz gereken ve sizlerin de kısa bir sürede özleyeceği enfes bir deneyim için en kısa sürede Hola Barcelona demelisiniz.