Tarihe Meydan Okuyan Şehir; Roma
Roma, her taşı tarih kokan, her kum tanesinin bir yaşanmışlığa sahip olduğu, yüzyıllar öncesinden günümüze gelen canlı bir müze adeta.. Roma’ya uçakla ulaşımı seçti iseniz havaalanına inmeden önce camdan dışarı baktığınızda ızgara mimaride oluşturulmuş, son derece düzenli ve özellikle sahil kıyıları bol ağaçlı bir şehir manzarası çıkacak karşınıza. Uçak tercihiniz Alitalia ise sabah ya da akşam saatlerinde uçakta kahvaltı / yemek verilmediğini bilmenizde ve hazırlığınızı buna göre yapmanızda fayda var.
Roma sokaklarına attığınız ilk adımlarda dikkatinizi eski binalar, eski arabalar, eski trafik ışıkları, eski otobüsler, telefon kulübeleri, fotoğraf çekim kulübeleri ve polis dahil olmak üzere tek kişilik minik araçların çokluğu çekecektir. Şehir, İtalya’nın kuzey kesimlerinin aksine pek lüks değil. “Eski ve salaş” burada daha revaçta olan kavramlar.
Vatikan & St. Peter’s ( Aziz Petrus ) Bazilikası
Havaalanından kısa bir otobüs yolculuğu sonrası ulaşabileceğiniz Vatikan, eşsiz meydanı ile gözlerinizi kamaştırıyor. İtalya tarihi ile hemen hemen aynı ortak tarihi paylaşan ve dünya Katolik dininin merkezi olarak kabul edilen, 44.000 m2 alana sahip bir devlet Vatikan.. Roma şehri ile Vatikan devletini ayıran tek sınır ise, bir kaldırım.. Vatikan’a girerken bir güvenlik kontrolünden geçiyorsunuz. Bu kontrolde üzerinizde yasal olmayan herhangi bir eşya olup olmamasının yanı sıra kıyafetiniz de kontrol ediliyor. Yaz aylarında diz üstü şort kabul edilse de, mini etekler ya da dekolteli kıyafetler ile girişe izin verilmiyor.
Vatikan, bir devlet olması sebebi ile sembolik de olsa bir orduya sahip. 120 tane İsviçreli asker Vatikan’ın muhafızlığını üstleniyor. Bu muhafızların tamamının İsviçreli, 19-30 yaş aralığında, en az 174 cm boya sahip ve bekâr olması zorunlu. 1981 yılına kadar herhangi bir silah eğitimi almayan bu muhafızlar Ağca’nın Papa suikastı sonrası silah eğitimi de almaya başlamışlar. Muhafızların kıyafetinin tasarımını Michelangelo yapmış. Kıyafetlerin tasarımının biraz “komik” olmasının sebebi ise Michelangelo’nun Papa ile arasının iyi olmamasıymış.
Kuşbakışı bakıldığında bir anahtar deliğini andırır şekilde dizayn edilmiş bu meydanın böyle inşa edilmesinin sebebi bir çok heykel ya da resimde de karşılaşacağınız “cennetin anahtarı” temasının işlemesi. Meydan, 284 sütun ve 88 destek sütununa sahip, sütunların üzerlerinde 3.2 metre uzunluğunda toplam 140 adet Aziz heykeli bulunuyor. 320 metre derinliğe, 240 metre çapa sahip bu meydan adeta kollarını 2 yana açıp insanlığı kucaklar bir tasarımla oluşturulmuş. Bu tasarımın sahibi ise Bernini.. 1656 yılında başlayan çalışmalar neticesinde meydanın tamamlanması 11 sene sürmüş. Meydanın tam ortasında Mısır’dan getirilen ve 25.5 metre uzunluğa sahip bir Obelisk mevcut. Bu Obelisk’in tılsımlı ve uğur getirildiğine dair bir inanış halen sürüyor. Papa’nın halka hitap ettiği balkon ise yine bu meydana bakıyor. Meydanın ortasında bulunan dev Bazilika ise St. Peter’s – San Pietro ( Aziz Petrus ) Bazilikası. Bazilikaya ismini veren Aziz Petrus İsa’nın 12 havarisinden biri, ayrıca ilk Papa.. Aziz Petrus burada defnedildiği için bu alan her daim kutsal sayılmış, ziyaret edilmiş ve korunmuş. İmparator Konstantin kutsal olan Aziz Petrus’un mezarını onurlandırmak için 324 yılında bir bazilika inşa edilmesini istemiş. 340 yılında tamamlanan eski Bazilika 1500’lere kadar kullanılmış. 1500’lerden sonra daha görkemli bir Bazilika inşa edilmek istenmiş ve yeni Bazilika 120 senede şimdiki halini almış.
Aziz Petrus Bazilika’sının içi kelimelerle tanımlanamayacak kadar şatafatlı. Üzerinde yürüdüğünüz, gördüğünüz her taş parçası ayrı bir sanat eseri, ayrı bir şaheser. Bazilika’nın içine girer girmez sağa döndüğünüzde görebileceğiniz heykel Michelangelo’nun Pieta’sı. Meryem Ana kucağındaki İsa tasviri heykelini Michelangelo 23 yaşında yapmış. Çok net bir şekilde söylenebilir ki bu heykel, bir heykelden çok öte.. Doktorlar ve anatomi uzmanları tarafından incelendiğinde heykel üzerine işlenen damarların, kasların gerçekten ölmüş bir insanın sahip olması beklenen kas ve damar şekillerine sahip olduğu anlaşılmış. Michelangelo’nun 23 yaşında iken bu detayları nasıl işlediği, anatomiye nasıl bu kadar hakim olduğu ise büyük bir sır.. Eser, elinde çekiç olan bir adamın “Ben İsa’yım” diye bağırarak Meryem Ana’nın burnuna ve parmaklarına zarar verdiği 1972 yılından bu yana cam bir muhafaza ile korunmakta.
Bazilika içerisinde bir diğer dikkat çeken heykel ise heykeltıraş Arnolfo di Cambio tarafından 13. yüzyılda yapılmış olan Aziz Petrus Heykeli. Bu heykelin de detayları son derece ilgi çekici olmakla beraber birçok insan heykelin ayağına dokunmanın ya da öpmenin kendisine iyi şans getirdiğini düşündüğünden her daim önünde uzun bir kuyruk bulunmakta. Michelangelo’nun Pieta’sının hemen yanında ise üzerinde altın haç bulunan beton bir duvar bulunuyor. Duvarın üzerinde, elinde cennetin anahtarını taşıyan Aziz Petrus resmedilmiş. Kutsal olarak tanımlanan bazı yıllarda bu duvar yıkılır, arkasındaki bronz kapı ortaya çıkar ve Papa bu bronz kapıdan Bazilika’ya giriş yaparmış.
Bazilika bir tapınaktan ziyade devasa bir kabristan. İçerisinde Katolik Dünyası için değerli 100’den fazla kişinin kabri bulunuyor. Kendisini mumyalatan bazı papaları da yine bu Bazilika içerisinde görmeniz mümkün.
Bazilika’nın en uç kısmında ise Aziz Petrus’un Tahtı bulunuyor. Üst kısımda melekler ve ışıklar içerisinde güvercin biçiminde kutsal ruh, hemen altında tacı melekler tarafından tutulan Papalık tahtı mevcut. Buraya giriş genellikle yasak olmakla beraber ayin yapılan bazı zamanlarda sadece Katolik kişilere açık olabiliyor.
Aziz Petrus tahtının hemen solunda ise VII. Alexander Anıtı konumlandırılmış. Bernini’nin son eserlerinden biri ( 1678 ) olan bu anıt üzerinde adalet, doğruluk, iffet ve basiret figürleri bulunmakta. Mermerden kumaşın altından başını gösteren iskeletin elinde ölümlülüğü simgeleyen bir kum saati mevcut.
Vatikan’ın tamamını yani Aziz Petrus Bazilikası ve meydanı, Kubbe, Vatikan Müzesi ve Sistina Şapeli’ni hızlı hızlı gezmek için 1 tam gün ayırmak gerekiyor. Aziz Petrus Bazilikasına giriş ücretsiz iken Vatikan Müzesine ve Sistina Şapeli’ne girmek için bilet almak gerekiyor. Roma’da bilet ile girilen her yerde olduğu gibi burada da ucu bucağı belirsiz bir bilet sırası bulunuyor. Sırayı beklemeden bu mekanlara giriş yapmak için ise kişi başı bir kaç Euro daha fazla ücret ödeyip internet üzerinden bilet almak. Vatikan’ın official sitesi olan http://biglietteriamusei.vatican.va/musei/tickets/do?weblang=en&do adresinden bu biletleri temin edebilirsiniz. Vatikan her ayın son pazar günü ücretsiz. Ücretsiz olduğu için de son derece kalabalık. Vatikan’ı gezmek için bu günleri seçmemenizi tavsiye ederim.
Sant’Angelo – Melekler Kalesi
Vatican’ın hemen dışında bulunan Sant’Angelo – Melekler Kalesi ihtişamlı duruşu ve köprüsüyle görenleri büyüleyecek bir yapıya sahip. Bu kale 13. yüzyılda Papa tarafından tehlike anında kaçış noktası olarak belirlenmiş ve gizli bir koridorla Vatikan’a bağlanmış. Melekler Kalesi her ne kadar sığınak olarak inşa edilmiş olsa da daha çok hapishane olarak kullanılmış. Bu sebeple alt katlarında işkence ve infaz odaları bulunmakta. Bu odalarda infaz edilen mahkumların kafaları ibret için günlerce kalenin köprüsünde asılı tutulurmuş. Kale’nin Türk tarihi açısından önemli olmasının sebebi ise Fatih Sultan Mehmet’in oğlu Cem Sultan’ın bu kalede mahkum olarak yatması. Papa, Cem Sultan’ın bakım masrafları için Sultan II. Beyazid’den yıllık 40.000 altından fazla para almış. Cem Sultan’ın 1495’te vefatından sonra naaşı için Papa yeniden para talep etmiş ancak II. Bayezid bu talebi reddetmiş. Vefatından 4 sene sonra 1499’da II. Bayezid kardeşi Cem Sultan’ın naaşı için Napoli’ye savaş ilan etmiş, bunun üzerine Napoli Cem Sultan’ın naaşını bir gemiye yükleyerek Osmanlı’ya teslim etmiş.
Fontana di Trevi – 3 Yol Çeşmesi ( Aşk Çeşmesi )
Roma’da irili ufaklı bir çok çeşme bulunmakta. Büyük olarak nitelendirilebilecek çeşmelerin sayısı ise 300. Bu çeşmelerin en ünlüsü 3 Yol Çeşmesi anlamına gelen Fontana di Trevi. Çeşme ününü, Federico Fellini’nin Tatlı Hayat – La dolce vita filmine borçlu. Poli Sarayı’nın hemen yanına, Nicolo Salvi tarafından klasik ve barok karışımı bir mimaride yapılan bu çeşme 3 yolun tam ortasında bulunmasının yanı sıra 3 yer altı su yolunun toplandığı noktada bulunmakta ve adını da buradan almakta. Çeşmenin genel teması ise deniz. Çeşmenin orta kısmında denizler, depremler ve atlar tanrısı Poseidon, solunda bolluk ve bereket tanrısı Demeter ve sağında da sağlık ve temizlik tanrıçası Hygieia heykelleri bulunur. Çeşmenin havuzuna para atmak Roma’da yıllardır süren bir gelenek. Çeşmeye sırtınızı dönüp sol elinizle omuzunuzun üzerinden para atarsanız Roma’ya tekrar geleceğinize inanılıyor. Ayrıca çeşmeye para atmadan önce dilenen dileklerin gerçekleşeceği de farklı bir inanış. Çeşmenin hikayesine gelirsek; efsaneye göre Roma ordusu savaş dönüşü uzun süre su bulamaz. Susuzluktan ölümün eşiğine gelmeleri esnasında ordunun karşısına çok güzel bir kız çıkar ve Romalı askerlere bulundukları yeri kazarlarsa su çıkacağını söyler. Askerler, kızın tarif ettiği ve şu anda havuzun bulunduğu yeri derhal kazarlar ve su bulurlar. Hikaye, havuzun üstünde bulunan kabartmalarda da resimlerle tasvir edilir. Poseidon heykelinin sağ üst köşesine baktığınızda yeri kazan asker, yerden fışkıran su ve güzel bir kadın kabartması görülebilir. Çeşmenin hemen yan sokağında meşhur olduğu iddia edilen ve garsonlar arasında bir Türk’ün de bulunduğu dondurmacı bulunmakta. Şahsen, dondurmasında bir özellik ya da farklılık bulamadım. Dondurma yerine taze meyvelerinin tadına bakabilir, sıcaktan bunaldı iseniz ferahlayabilirsiniz.
Scalinata della Trinata dei Monti – İspanyol Merdivenleri
3 Yol Çeşmesine çok yakın bir mesafede bulunan İspanyol Merdivenleri Roma için önemli buluşma – alışveriş meydanlarından birisi. İspanyol konsolosluğunun bu meydanda bulunması sebebi ile İspanyol Merdivenleri adını alan bu alandaki 145 basamaklı merdivenler Romalı gençler için tanışma, flörte başlama, buluşma noktası. Merdivenleri çıkmak isterseniz Trinita dei Monti Kilisesine ulaşır, meydanı yukarıdan izleme şansına sahip olabilirsiniz. Merdivenlerin hemen önünde bulunan çeşmeden akan su, Roma’daki bir çok çeşmede de olduğu gibi içilebilir durumda. Ancak suların aktığı çeşme kısmına erişmek için bastığınız yere dikkat etmelisiniz, zira ıslak mermer son derece kaygan. İspanyol Merdivenlerinin tam karşısında Giorgio Armani, Montblanc, Hermes gibi lüks İtalyan markalarının sağlı sollu sıralandığı Via Condotti – Condotti Caddesi bulunmakta. Condotti caddesinin paralelinde ise yemek yiyebileceğiniz, keyifli bir şekilde şarap içebileceğiniz ve 2 kişi yaklaşık olarak 30 Euro ücret ödeyeceğiniz cafeler bulunuyor. Bu cafelerin en ünlüsü ve eskisi ”Antico Caffe Greco”. 2010 senesinde 250. yaşını kutlayan cafe, dünyanın en eski cafesi olarak biliniyor. Duvarlarındaki antik tablolar, minik heykeller, frak ve smokin giymiş garsonlar size bir cafede değil de müzede olduğunuzu düşündürebilir. Kahvenizi ya da almak istediğinizi alıp çıkarsanız fiyatlar uygun, ancak oturmayı düşünürseniz bir Cola’nın bile 9 Euro olduğunu bilerek hareket etmenizde fayda var. ”Antico Caffe Greco” nun bir kaç sokak paralelinde ise Roma’daki en iyi Tiramisu’yu yaptığı söylenen Cafe Pompi bulunmakta. Yemek sonrası tatlı seçeneği için burayı değerlendirebilirsiniz.
Foro Romani & Collis Palatium – Roma Forumu ve Palatino Tepesi
Colosseo metro istasyonu ve tarihi Colosseum ( Kolezyum) ‘un hemen yanı başında olan, Antik Roma’nın merkezi konumunda bulunan ve Roma’nın kurulduğu yer olduğuna inanılan tepe. Efsaneye göre Romulus ve Romus’un bir dişi kurt tarafından bulunarak hayatlarının kurtarıldığı yerin burası olduğuna inanılır. Son dönemlerde yapılan kazılar da Roma’nın kurulduğu yerin burası olduğunu doğrular nitelikte. Kazılarda ortaya çıkan tarihi eserler milattan önce 1000 yılından beri bu bölgede yerleşimin olduğunu göstermektedir. Tepe bir yandan Roma Forumu ve Colesseum’a bakarken diğer yandan da Circus Maximus’u izleme imkanını ziyaretçilerine sunar.
Roma Forumu son derece büyük arkeolojik bir yapı. Forum, bir çok anıt ve tapınağa ev sahipliği yapan devasa bir alan. Ayrıca bu bölge antik Roma’da toplumsal hayatın merkezi olup dönemin en hareketli yeri. Ticaret, iş, fahişelik, ibadet ve adalet bu bölgede birbiriyle iç içe gerçekleşmekte. Roma Forumu ve Colesseum arasında İmparator’un savaş sonrası şehre şaşalı bir şekilde giriş yaptığı yol olan zafer tagı bulunuyor. Bu yol, yan tarafındaki devasa sütunları sayesinde şehre giren imparator için gerçekten şatafatlı bir görüntünün oluşmasına sebep oluyor.
Foruma kuş bakışı olarak bakıldığında görülen yapılar aşağıdaki gibi.
1- Septimus Severus Kemeri
Çok iyi korunmuş bu anıt imparatorluğun Ortadoğu’daki zaferlerinin anısını yaşatır. Zafer tagı MS 203 yılında, Severus’un daha sonra imparator olan oğulları Geta ve Caracakka tarafından yapılmış.
2- Vesta Tapınağı ve Vesta Bakire Evi
Zarif yuvarlak tapınak ve hemen yanında bulunan saray Roma’nın en önemli kültlerinden birinin merkezi. soylu ailelerden gelme rahibeler kutsal ateşin devamlılığını sağlarlar ve çeşitli ayrıcalıklardan yararlanırlardı.
3- Curia
MS 3. yüzyıl tarihli senato binasının mermer zemini, 300 senato üyesinin oturduğu yüksek basamakları ve hatip platformu bugüne kadar gelebilmiş.
4- Kastor ve Polluks Tapınağı
Lupiter ile Leda’nın ikiz oğulları, Troyalı Helena’nın erkek kardeşleri olan diskurlar’a adanan tapınaktan geriye, yalnızca bu üç korint sütun kalmış. Tapınak, ikizlerin MS 499 yılında ortaya çıktığı söylenen yere inşa edilmiş.
5- Titus Kemeri
Kemer MS 81 yılında İmparator Demoitianus tarafından kardeşi Titus ve babası Vespasianus adına, Yahudi ayaklanmasının bastırılmasını anmak için yaptırılmış. Rölyeflerde kutsal Kudüs kentini yağmalayan ve altın bir menora ( yedi kollu şamdan ) taşıyan askerler betimlenmiş.
6- Maxentius ve Constantinus Bazilikası
Kaset örgülü üç devasa beşik tonoz MS 315 yılında inşa edilen ve imparatorluğun ticari ve ekonomik merkezi olan Forum’un en büyük yapısından bugüne kalan kalıntılar.
7- Vespasianus Tapınağı
18. Yüzyılda yapılan kazı çalışmalarıyla gün ışığına çıkarılan bu tapınak, bir önceki imparatora adanmış. Tapınağın MS 79 yılından kalma köşe sütunları yüzyıllarca toprak altında kalmış.
8- Via Sacra
Geniş ve düz, siyah bazalt taşlarla döşenmiş Roma’nın en eski yolu, Titus Kemeri’ndan başlar ve Forum boyunca Capitolino Tepesi’ne kadar uzanır. Cumhuriyet’in büyük kahramanları bu yoldan zaferlerle yürümüşlerdir. İlerleyen dönemlerde yozlaşma etkisi ile beraber geçit törenleri yozlaşmış ve yol üzerinde yankesiciler türemiş.
9- Satürn Tapınağı
İon düzenindeki, gri kızıl renkli sekiz sütun tarım tanrısının tapınağından günümüze kalanlar. Aralık ayında düzenlenen Saturnalia şenliklerinin bugünkü Noel ve yılbaşı kutlamalarına benzediği düşünülmekte.
10- Antoninus ve Faustina Tapınağı
MS 41 yılında Antoninus Plus tarafından karısı Faustina’ya adanan bu tapınak en iyi korunmuş örneklerden biri. Üzerindeki barok tarz eklemeler adeta göz kamaştırır. Yan frizde yer alan grifon betimleri de görülmeye değer.
Colosseo – Colosseum ( Kolezyum )
Roma denince akla ilk gelen, sayısız filme konu olmuş devasa bir tiyatro. Bu mekanda halka sunulan gösteriler ne kadar kanlı olursa olsun “oyun” olarak adlandırılır.İmparator Titus tarafından MS 80 yılında açılan Colesseum açıldığı sene 5000 vahşi hayvanın katledildiği, 100 gün süren kutlamalara ev sahipliği yapmış. Katliamdan farksız bu oyunlar MS 523 yılına kadar sürmüş. Günümüzün futbol maçları nasıl insanları günlük yaşamın sıkıntısından ya da stresinden uzaklaştırma, halkı eğlendirme ve eğlendirirken de uyutma amacı güdüyorsa Colosseum da aynı amacı güdmekte. Gladyatör dövüşleri, taklit deniz savaşları, vahşi hayvan avları, infazlar, meşhur savaşların ve zaferlerin yeniden canlandırılması ya da klasik mitolojiye dayanan gösteriler Colosseum’da gerçekleştirilen oyunların ana temasını oluştururdu. Dövüşen gladyatörler özel olarak yetiştirilir, ayrı bir ticaret imkanı olarak Roma yaşantısında yer alırdı. Kaybeden gladyatörün öldürülmesi halkın en büyük eğlencelerinden biriydi. Kazanan, çok başarılı olan ve halkın sevgisi ile saygısını kazanan gladyatörler ise imparator tarafından tahta bir kılıçla ödüllendirilir, özgürlüklerine kavuşurlardı. Gösterileri izleyen vatandaşlar, toplumdaki konumlarına, sınıflarına göre tribünlerde farklı yerlere otururlardı. İmparator, senatörler ve benzeri kıdemdeki kişilerin oturduğu bölgenin üstü yağmurlu ya da çok güneşli günlerde kapanma imkanına sahipti. Colosseum zemininin altında Gladyatörlerin oyun öncesi ya da sonrası barındığı, vahşi hayvan kafeslerinin bulunduğu tüneller bulunmaktadır. Gösterilerin yapıldığı dönemdeki tahta zemin, günümüzde yok olmuştur. Gündüz ayrı bir güzelliği olan Colosseum’un gece görüntüsü mutlaka görülmelidir. İçeriden yapılan ışıklandırma, ziyaretçilere tarifsiz bir görüntü sunar.
Colosseum’un hemen yanında ise Arch of Constantine ( Konstantin Kemeri ) bulunur. 4. Yüzyılda inşa edilmiş bu yapı, günümüze son derece iyi korunmuş bir şekilde gelmiş. İnşa amacı, imparator konstantinin zaferlerini kutlamaktır. Yapının ön tarafında imparator Konstantin’in halk ile konuşması ve halka para dağıtması işlenmiş. Ayrıca dönemin barbarlarının kabartmaları da yine bu kemer üzerinde mevcut. Gerek Colosseum’un etrafında gerekse Konstantin kemerinin etrafında Gladyatör kıyafeti giymiş kişilere rastlayabilir, belli bir bedel karşılığında beraber fotoğraf çekilebilirsiniz. Para ödemez de uzaktan fotoğraflarını çekmeye kalkarsanız, sizi gördüklerinde sırtlarını döneceklerini bilerek paparazzilik yapmanızda fayda var.
Piazza Venezia – Venedik Meydanı
Venedik meydanı, İtalya topraklarında yüzyıllar boyunca hüküm süren Venediklilerin açtığı Venedik elçiliğinin bulunduğu, şehrin en merkezi meydanlarından biri. Girişteki devasa atlı heykel, yüzyıllar boyunca bölünmüş bir durumda olan ülkeyi birleştirme başarısını gösteren İtalya kralı II. Emanuel’e adanmış bir anıt. Bina içerisinde ve çevresinde İtalyan askerlerinin savaşlarda kazandığı başarılar anlatılmakta. Anıtın önünde, atlı heykelin hemen altında hiç sönmeyen bir ateş yanar ve bu ateşin başında askerler nöbet tutar. Binanın sağ ve sol üst köşelerindeki “Mahşerin dört atlısı” isimli heykeller meydanı sessiz bir şekilde izler. Elçiliğin içine giriş serbest. Savaşlardaki başarılı komutanların büstlerinin, çeşitli video gösterimlerinin, başarılı alayların sancaklarının sergilendiği müze İtalyan tarihine ilgi duyanlar için görülmesi gereken yerlerden biri.
Elçiliğin arka kısmında ise kişi başı 7 Euro ücret ödeyerek binanın üst kısmına çıkabileceğiniz bir asansör bulunuyor. Ücreti ödeyip çatıya çıktığınızda, Roma’yı adeta ayaklarınızın altına alıyorsunuz. Şehrin alabildiğine uzanan manzarası, tam karşınızda bulunan geniş Videal Corso caddesinin ufka uzanan manzarası, kafanızı biraz çevirdiğinizde görebileceğiniz antik roma ve colesseum ödediğiniz ücretin hakkını veriyor. Gökdelenleri, devasa yüksek beton binaları olmayan bir şehrin ne kadar güzel olabileceğini bu manzara ile görebiliyorsunuz.
Bembeyaz mermerlerden yapılmış olması sebebi ile Roma’lılar bu meydana “Düğün Pastası” adını takmışlar. Ayrıca Roma halkı bu yapıyı hiç sevmiyormuş. Sevmeme nedenleri ise yapının, tüm Roma’nın aksine şehrin tarihi dokusunu bozacak kadar “yeni” olmasıymış.
Roma genelinden de biraz bahsetmek gerekirse;
Roma 3-4 günlük bir gezide tamamen gezilebilecek bir şehir değil. Gezdiğiniz yerlerin tarihine fazla önem vermeden, hızlı hızlı gezseniz bile bir kaç “3-4 günlük ziyarete” ihtiyacınız olacaktır.
Roma’daki cafelerin genelinde “take away” yani alacağını al ve git seçeneği ile çok uyguna bir şeyler içebileceğinizi, aynı içeceği oturarak içmeniz halinde çok daha fazla para ödeyeceğinizi unutmamalısınız. Hırsızlık, İtalya genelinde en çok dikkat etmeniz gereken konu. Dilenciler, alışılmışın aksine sizlere dokunacak kadar arsız. Dokunmaktan kastım, tırnaklarını kolunuza geçirme.. Uyanık olmazsanız sizlere musallat olan dilencilerle uğraşırken eşyalarınızın çalınması olası.. Bakkal kültürü Roma’da gelişmemiş. Dolayısıyla sıcak altında gezmekten yorulup bunaldığınızda su ya da diğer ihtiyaçlarınızı alabileceğiniz bir yer bulunmuyor. Uzun yürüyüşler öncesi bu durumu göz önüne alarak hareket etmeniz faydalı olacaktır. Şehir, graffitiler ile dolu.. Trenler, otobüsler, binaların duvarları.. Pek hoş veya alışılmış bir görüntü değil. Bir tek tarihi mekanlar etkilenmemiş Roma’lı gençlerin graffiti sevdasından. Yunanistan ziyaretimde karşıma çıkan “insanlardan çekinmeyen hayvanlar” ile Roma’da da karşılaştım.. Roma’daki kuşlar alışılmadık şekilde sizden korkmuyor. Ayağınızın etrafında, evcil köpeğinizmiş gibi geziniyor. Sanırım insan, “insan gibi insan” olunca etraftaki hayvanlar da böyle oluyor..
Roma otelleri çok lüks olmadıkça odalara terlik koymuyor. Konaklama yaptığım American Palace EUR kesinlikle memnun kalmadığım bir otel. İtalya’da kahvaltı kültürü olmasa da otellerin farklı ülkelerden gelen misafirleri için uygun bir kahvaltı menüsü sunması gerekir. Konakladığım otelde kahvaltıda kuru fasulye – pilav ya da Risotto vardı ama domates salatalık ya da peynir gibi en sıradan kahvaltılıklar yoktu. Ayrıca odaları son derece küçük, bavullarınızı kendi başına taşımanız gereken, tabir-i caizse sadece yatak veren bir oteldi.
Otel seçiminde en önemli kıstaslarınızdan biri metroya yakın olması olmalı. Tüm Avrupa’da olduğu gibi Roma’da da metro son derece yaygın. Görmeniz gereken yerlerin neredeyse tamamının yakınında metro istasyonu mevcut. Termini istasyonu Roma’nın ulaşım merkezi, adeta kalbi. Buradan Roma’nın en ücra köşelerine metro ya da otobüsle ulaşabileceğiniz gibi farklı şehirlere giden hızlı trenleri de bulabilirsiniz. Metro için her metro istasyonunun girişinde bulunan otomatlardan 1, 3 ya da 7 günlük abonman kartları alabilirsiniz. 3 günlük kartın fiyatı 18 Euro. Bu kartlar tüm Roma’daki toplu taşıma araçlarında size sınırsız kullanım imkanı sunmakta. Metro sabah 05.30’da başlıyor ve gece 23.30’a kadar sürüyor. Cuma ve Cumartesi günleri ise kapanış 01.30’a kadar uzayabiliyor. Kapanış saati dönemsel olarak değiştiğinden plan yapmadan önce istasyondan teyit almanız faydalı olacaktır. Metro haricinde otobüsler de Roma’da son derece yaygın bir ağa sahip. Özellikle geceleri otobüse bindiğinizde kimsenin biletini okutmadığını görebilirsiniz. Size tavsiyem, kalabalığa uymamanız. Biletinizi okutmasanız muhtemelen bir sorun yaşamazsınız lâkin olası bir kontrole denk gelirseniz 75 Euro ceza ödemek zorunda kalmanız gecenizi berbat edebilir.
Roma, yürümeyi sevmeyen ya da yürüme ile sorunu olan kişiler için pek doğru bir yer değil. Yürüme ile sorununuz olmasa bile yanınızda kas gevşetici – ağrı kesici almanız faydalı olacaktır. Zira günlük en az 3-4 saatlik bir yürüyüş sizleri bekliyor. Ziyaret zamanı olarak bahar aylarını tercih etmeniz yürüyüşlerinizi rahatlatacaktır.. Siz siz olun, benim gibi Ağustos ayında gitmek gibi bir hata yapmayın. Yürümenin zorluğunun yanı sıra 40 dereceye varan sıcaklık gözlerinizin kararmasına sebep olabilir. Roma genel olarak lüks bir şehir değil. İtalya’nın kuzeyi lüks ve kuralcı, güneyi salaş ve kişisel ilişkilere dayanan bir yapıya sahipken Roma tam anlamıyla bu 2 bölgenin etkilerini üzerinde taşıyor. Örnek vermek gerekirse; gece 22:00’dan sonra içki satışı yasak olmasına rağmen bu kuralı umursayan tek bir kişi dahi yok. Polis dahil..
Roma’da bir yere girmek için sıra beklemeniz nefes alıp vermek kadar sıradan bir olay. Ancak hem Roma hem de dünyanın diğer bir çok şehri için bu sırayı atlatmanın, gezdiğiniz yerin tadını çıkarmanın, gezerken öğrenmenin tabir-i caizse “sihirli” bir yöntemi var. www.getyourguide.com.tr Colesseum’dan Hard Rock Cafe’ye, Vatikan girişinden rehberli gezi turlarına kadar bir çok seçeneği uygun fiyatlarla güvenli bir şekilde sizlere sunuyor. Seçtiğiniz organizasyonu satın aldıktan sonra buluşma noktalarında rehberler buluşup telefonunuza gelen onay kodunu gösterdikten sonra saatler sürecek sıraları beklemeden ziyaret edeceğiniz yerlere girmenin keyfini çıkarabiliyorsunuz. Roma’da bir diğer avantaj da Roma Pass. Sanat ve kültür aktiviteleri, ulaşım gibi konularda indirim ve giriş kolaylığı sağlayan bu kart ile sıra beklenen bir çok yere sıra beklemeden giriş yapabilirsiniz. Kartı aldığınızda ziyaret etmek istediğiniz ilk 2 müze ya da arkeolojik alana ücretsiz olarak giriş yapabilirsiniz. Ayrıca Roma Pass ile toplu taşıma araçlarından da ücretsiz olarak faydalanabilirsiniz. Roma Pass konusunda dikkat etmeniz gereken en önemli şey ise, kartı geçerli hale getirdikten sonraki üçüncü günün gece yarısı kartın geçerliliğini yitirmesidir. Yani; Pazartesi günü 15:00’da kartınızı alırsanız son kullanım tarihiniz çarşamba günü 23:59:59’dur. Roma Pass’ın geçerli hale gelmesi için müze, arkeolojik alan ziyareti ya da toplu ulaşım kullanımı gerekmektedir.
Roma sokaklarında bulunan restaurantlarda bir Roma klasiği olan pizza ve makarnanın ( pasta ) bir çok çeşidini bulabilirsiniz. Pizzalar, bir italya klasiği olarak ince hamurla üretiliyor. Makarnalar ise alıştığımızın aksine biraz daha az pişmiş olarak tercih ediliyor. Turistik merkezlerde, sokaklarda bulunan restauranlarda yediğim yemeklerde ben çok fazla bir özellik bulamadım. Pizzaları da, makarnaları da Türkiye’de bulabiliyorsunuz. Sanırım lezzet turu için farklı bir Roma rotası çizmek gerekiyor..
Trastevere 2 farklı merkezi olan antik bir Roman mahallesi. İlk bölüm, tiber nehri kıyısı. Nehrin yanı başına sıra sıra dizilmiş onlarca çadır; restaurant, nargile cafe, alışveriş dükkanları olarak ziyaretçilerine hizmet veriyor. Nargile seviyorsanız, ille de Roma’da nargile içmek istiyorum gibi bir takıntınız varsa bu bölge ihtiyacınızı giderse de pek başarılı olduğu söylenemez. Ayrıca bu bölgedeki cafelerde hamburger, sosisli sandwich ya da benzeri yiyeceklerden de uzak durmanızı tavsiye ederim. Zira lezzet ve temizlik konusunda başarılı olduklarını söyleyemem. Trastevere’nin diğer bölümü ise 10’larca küçük bar ve alışveriş dükkanının oluşturduğu Taksim sokaklarını andırır bir bölge. Bar kapılarındaki gençler içeceklerini barlardan alıp sokakta eğleniyorlar. Zira barlar 6-7 kişinin ayakta durabileceği alandan fazlasına sahip değil. Yine bu bölgede şarap tadımı ve alımı yapabileceğiniz şarap evleri de mevcut. 22:00 sonrası içki satışı yasak olsa da bu yasağa aldıran da yasağı uygulayan da mevcut değil.
Kısaca Roma, adeta bir açık hava müzesi.. Bin yıllara kafa tutan yapıları, tarihin doğuşundan gelen havası ile ziyaretçilerini geçmişe götürüyor ve bir parçanızın orada kalmasına sebep oluyor. İşte tam da bu yüzden Roma asla ve asla 1 kere ziyaret etme ile yetinilebilecek bir şehir değil.. Roma’ya gelen, mutlaka bir daha bir daha gelir; gelmelidir..